TANRI’DAN
                           Yuhanna’ya gelen
                               ESİNLEME

                                Bölüm 1

    Bu kitap İsa Mesih’in esinlemesidir. Tanrı, yakın zamanda
olması gereken olayları kendi kullarına göstermesi için O’na bu
esini verdi. O da gönderdiği kendi meleği
aracılığıyla bunu kulu Yuhanna’ya iletti.
     2 Yuhanna, gördüğü her şeye, Tanrı sözüne ve İsa
Mesih’in bildirisine(a) tanıklık etmektedir. 3 Bu peygamberliğin
sözlerini okuyana, burada yazılanları dinleyip yerine getirene ne
mutlu! Çünkü beklenen zaman yakındır.

                        Yedi topluluğa selam

    4-6 Ben Yuhanna’dan, Asya ilinde bulunan yedi topluluğa selam! Var
olan, var olmuş ve var olacak olandan, O’nun tahtının önünde
bulunan yedi ruhtan ve ölüler arasından ilk doğan, dünya
krallarına egemen olan güvenilir tanık İsa Mesih’ten sizlere
lütuf ve esenlik olsun.
     Yücelik ve güç sonsuzlara dek, bizi seven, kendi kanıyla bizi
günahlarımızdan özgür kılmış olan ve bizi bir
krallık haline getirip kendi Babası Tanrı’nın hizmetinde
kâhinler yapan Mesih’in olsun. Amin.

       7 İşte, bulutlarla geliyor!
         Her göz O’nu görecek,
         O’nun bedenini deşmiş olanlar bile.
         O’nun için dövünecek yeryüzünün tüm halkları.
         Evet, böyle olacak, amin!

                          İlk ve son ben’im

    8 Var olan, var olmuş ve var olacak olan, gücü her şeye yeten Rab
Tanrı diyor ki, "Alfa* ve Omega* ben’im."
     9 İsa’ya ait biri olarak sıkıntıda, Tanrısal
egemenlikte ve sabırda ortağınız ve kardeşiniz olan
ben Yuhanna, Tanrı sözü ve İsa’nın bildirisi uğruna Patmos
denilen adada bulunuyordum. 10 Rab’bin gününde Ruh’un beni yönetimine
almasıyla arkamda borazan sesine benzer yüksek bir ses işittim. 11
Ses, "Gördüğünü kitaba yaz ve yedi topluluğa, yani Efes,
İzmir, Bergama, Tiyatira, Sart, Filadelfya ve Laodikya’ya gönder"
diyordu.
     12-13 Bana sesleneni görmek için arkama döndüm. Döndüğümde yedi
altın kandillik ve bunların ortasında, üzerindeki giysileri
ayağına kadar uzanan, göğsüne altın kuşak kuşanmış,
‘insanoğluna benzer biri’ni gördüm. 14 Başı ve saçı ak
yapağı gibi beyaz, kar gibi bembeyazdı. Gözleri ise alev alev
yanan bir ateşti sanki! 15 Ayakları, fırında kor hale
gelmiş parlak tunca benziyordu. Ve sesi, gürül gürül akan suların
sesi gibiydi. 16 Sağ elinde yedi yıldız vardı ve
ağzından dışarı iki ağızlı keskin bir
kılıç uzanıyordu. Yüzü, tüm gücüyle parlayan güneş gibiydi.
17 O’nu gördüğüm zaman, ayaklarının dibine ölü gibi
yığıldım. O ise sağ elini üzerime koyup şöyle
dedi: "Korkma! İlk ve son ben’im. 18 Diri olan ben’im. Ölmüştüm,
ama işte sonsuzluklar boyunca diri kalacağım. Ölümün ve ölüler
diyarının anahtarları bendedir. 19 Bunun için gördüklerini,
şimdi olanları ve bundan sonra olacakları yaz. 20 Sağ
elimde gördüğün yedi yıldızın ve yedi altın
kandilliğin sırrına gelince, yedi yıldız yedi
topluluğun melekleri, yedi kandillik ise yedi topluluktur.

                                Bölüm 2

                         Efes’teki topluluğa

    1-2 "Efes’teki topluluğun meleğine yaz. Yedi
yıldızı sağ elinde tutan, yedi altın kandilliğin
ortasında yürüyen şöyle diyor: ‘Senin yaptıklarını,
çalışkanlığını, sabrını biliyorum. Kötü
adamlara dayanamadığını da biliyorum. Elçi
olmadıkları halde kendilerini elçi diye tanıtanları
sınadın ve onları yalancı buldun. 3 Evet,
sabırlısın. Benim adım uğruna acılara
dayandın ve yorulmadın. 4 Ne var ki, sana karşı bir
şeyim var: ilk sevgini bıraktın. 5 Bunun için nereden
düştüğünü hatırla! Tövbe et ve ilk yaptıklarını
sürdür. Eğer tövbe etmezsen, sana gelir, kandilliğini yerinden
kaldırırım. 6 Yine de olumlu bir yanın var: Nikolas
yanlılarının yaptıklarından nefret edersin; ben de
nefret ederim. 7 Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini
işitsin. Galip gelene, Tanrı’nın cennetinde bulunan yaşam
ağacından yeme hakkını vereceğim.’

                        İzmir’deki topluluğa

    8-9 "İzmir’deki topluluğun meleğine yaz. Ölmüş ve
yaşama dönmüş, ilk ve son olan şöyle diyor: ‘Senin
sıkıntılarını ve yoksulluğunu biliyorum. Oysa
zenginsin! Yahudi olduklarını söyleyen, ama Yahudi değil de
Şeytan’ın havrası durumunda olanların ettiği küfürleri
biliyorum. 10 Çekmek üzere olduğun sıkıntılardan korkma!
Bak, İblis* sizi sınamak için sizden bazılarını yakında
zindana atacak ve on gün süreyle sıkıntı çekeceksiniz. Ölüm
pahasına da olsa sadık kal, ben sana yaşam tacını
vereceğim. 11 Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini
işitsin. Galip gelen, ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecek.’

                       Bergama’daki topluluğa

    12-13 "Bergama’daki topluluğun meleğine yaz. İki
ağızlı keskin kılıca sahip olan şöyle diyor:
‘Nerede yaşadığını biliyorum; Şeytan’ın
tahtı oradadır. Yine de adıma sımsıkı
bağlı kalıyorsun. Aranızda, Şeytan’ın
yaşadığı yerde öldürülen sadık tanığım
Antipa’nın günlerinde bile bana iman ettiğini inkâr etmedin. 14 Ne
var ki, sana karşı birkaç şeyim var. Aranızda Balam’ın
öğretişine bağlı kalanlar var. Putlara sunulan
kurbanların etini yemeleri ve cinsel ahlaksızlıkta
bulunmaları için İsrail oğullarını ayartmayı
Balak’a öğreten Balam’dı. 15 Aynı şekilde sizin
aranızda da Nikolas yanlılarının öğretişine
bağlı kalanlar var. 16 Onun için tövbe et! Yoksa senin yanına
tez gelir, onlara karşı ağzımdaki kılıçla
savaşırım. 17 Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne
dediğini işitsin. Galip gelene, saklı mandan* vereceğim.
Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde
yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği
bir ad vereceğim.’

                       Tiyatira’daki topluluğa

    18-19 "Tiyatira’daki topluluğun meleğine yaz. Gözleri alev
alev yanan ateşe ve ayakları parlak tunca benzeyen
Tanrı’nın Oğlu şöyle diyor: ‘Senin
yaptıklarını, sevgini ve imanını, hizmetini ve
sabrını biliyorum. Son yaptıklarının, ilk
yaptıklarını aştığını biliyorum. 20 Ne
var ki, sana karşı bir şeyim var: kendini peygamber diye tanıtan
İzebel adlı kadını hoşgörüyle
karşılıyorsun. Bu kadın, öğretişiyle
kullarımı saptırıp cinsel ahlaksızlıkta bulunmaya
ve putlara sunulan kurbanların etini yemeye yöneltiyor. 21 Tövbe etmesi
için ona bir süre tanıdım, ama ahlaksızlığından
tövbe etmek istemiyor. 22 Bak, onu sıkıntı dolu bir yatağa
atacağım; onunla zina edenleri de, onun yaptığı
işlerden tövbe etmezlerse, büyük sıkıntıların içine
atacağım. 23 Onun çocuklarını vebayla öldüreceğim. O
zaman bütün topluluklar, gönülleri ve yürekleri denetleyenin ben olduğumu
bilecekler. Her birinize yaptıklarınızın
karşılığını ben vereceğim.
     24-25 Ama size, yani Tiyatira’da bulunan diğerlerine, bu
öğretişi benimsememiş ve Şeytan’ın sözde ‘derin
sırları’nı öğrenmemiş olanların hepsine şunu
söylüyorum: ben gelinceye dek sizde olana sımsıkı
sarılın. Üzerinize bundan başka bir yük koymuyorum. 26-28 Ben
Babamdan nasıl yetki aldımsa, galip gelene, yaptığım
işleri sonuna dek sürdürene ulusların üzerinde yetki
vereceğim.

        ‘Onları demir çomakla güdecek,
         çömlek kaplar gibi kırıp parçalayacaktır.’

Galip gelene sabah yıldızını da vereceğim. 29
Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini
işitsin.’

                                Bölüm 3

                         Sart’taki topluluğa

    "Sart’taki topluluğun meleğine yaz. Tanrı’nın yedi
ruhuna ve yedi yıldıza sahip olan şöyle diyor: ‘Senin
yaptıklarını biliyorum. Yaşayan topluluk olarak ad
yapmışsın, ama ölüsün. 2 Uyan! Geriye kalan ve ölmek üzere olan
şeyleri güçlendir. Çünkü Tanrımın önünde senin işlerinin tamamlanmamış
olduğunu gördüm. 3 Bu nedenle neler aldığını, neler
işittiğini hatırla. Bunları yerine getir, tövbe et!
Eğer uyanmazsan, ben hırsız gibi geleceğim. Sana hangi
saatte geleceğimi hiç bilemeyeceksin. 4 Ama Sart’ta, aranızda
giysilerini lekelememiş olan birkaç kişi var ki, onlar beyazlar
içinde benimle birlikte yürüyecekler. Çünkü buna layıktırlar. 5 Galip
gelen, böylece beyaz giysiler giyecek. Böylesinin adını yaşam
kitabından hiç silmeyeceğim. Babamın ve O’nun meleklerinin
önünde o kişinin adını açıkça anacağım. 6
Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini
işitsin.’

                     Filadelfya’daki topluluğa

    7-8 "Filadelfya’daki topluluğun meleğine yaz. Kutsal ve
gerçek olan, Davud’un anahtarına sahip olan, açtığını
kimsenin kapayamadığı, kapadığını kimsenin
açamadığı kişi şöyle diyor: ‘Senin
yaptıklarını biliyorum. İşte senin önüne, kimsenin
kapayamayacağı açık bir kapı koydum. Gücünün az olduğunu
biliyorum, yine de sözüme uydun ve adımı inkâr etmedin. 9 Bak,
Şeytan’ın havrasından olanları, Yahudi
olduklarını söyleyen, ama Yahudi olmayıp yalan söyleyenleri öyle
edeceğim ki, gelip senin ayaklarına kapanacak ve benim seni
sevdiğimi anlayacaklar. 10 Sözüme uyarak sabırla
dayandığın için, yeryüzünde yaşayanları denemek üzere
bütün dünyanın üzerine gelecek olan deneme saatinden ben de seni
esirgeyeceğim. 11 Tez geliyorum! Senin tacını kimse elinden
almasın diye sahip olduğuna sımsıkı sarıl. 12
Galip geleni Tanrımın tapınağında bir direk
yapacağım. Böyle biri artık oradan hiç ayrılmayacak. Onun
üzerine Tanrımın adını, Tanrıma ait kentin, yani
gökten, Tanrı’nın yanından inen yeni Kudüs’ün adını ve
benim yeni adımı yazacağım. 13 Kulağı olan,
Ruh’un topluluklara ne dediğini işitsin.’

                       Laodikya’daki topluluğa

    14-15 "Laodikya’daki topluluğun meleğine yaz. Amin*,
sadık ve gerçek tanık, Tanrı
yaradılışının öz kaynağı şöyle diyor:
‘Senin yaptıklarını biliyorum. Ne soğuksun, ne sıcak.
Keşke ya soğuk, ya da sıcak olsaydın! 16 Oysa ne sıcak
ne de soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan
kusacağım. 17 Zenginim, zenginleştim, hiçbir şeye
ihtiyacım yok diyorsun ama, zavallı ve acınacak halde, yoksul,
kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun. 18 Bunun için zengin olasın
diye benden ateşle arıtılmış altın, giyinip
çıplaklığının ayıbını örtesin diye
beyaz giysiler, göresin diye de gözlerine sürmek üzere merhem satın
almanı salık veriyorum. 19 Ben sevdiklerimin hepsini azarlayıp
terbiye ederim. Onun için gayrete gel ve tövbe et. 20 İşte
kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum. Eğer biri sesimi
işitir ve kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim, ben
onunla ve o da benimle, birlikte yemek yiyeceğiz. 21 Ben nasıl galip
gelerek Babamla birlikte Babamın tahtına oturdumsa, galip gelene de
benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vereceğim. 22
Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini
işitsin.’"

                                Bölüm 4

                            Gökteki taht

    Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle
konuştuğunu işittiğim ve borazan sesine benzeyen ilk ses
şöyle dedi: "Buraya çık! Bundan sonra olması gereken
olayları sana göstereyim." 2 O anda Ruh’un beni yönetimine
almasıyla gökte bir taht ve tahtın üzerinde oturan birini gördüm. 3
Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına
benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı
tahtı çevreliyordu. 4 Tahtın etrafında yirmi dört ayrı taht
vardı. Bu tahtların üzerinde, başlarında altın taçlar
olan, beyaz giysilere bürünmüş yirmi dört ihtiyar oturmuştu. 5 Tahttan
şimşekler çakıyor, uğultular ve gök gürlemeleri
işitiliyordu. Tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale
vardı. Bunlar Tanrı’nın yedi ruhudur. 6 Tahtın önünde
billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve
çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört tane canlı
yaratık duruyordu. 7 Birinci yaratık aslana, ikinci yaratık
danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi.
Dördüncü yaratık uçan bir kartala benziyordu. 8 Dört
yaratığın her birinin altı kanadı vardı.
Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı
bile gözlerle kaplıydı. Gece gündüz, durup dinlenmeden şöyle
diyorlar:

        "Kutsal, kutsal, kutsaldır,
         var olmuş, var olan ve var olacak olan,
         gücü her şeye yeten Rab Tanrı!"

    9-11 Canlı yaratıklar, taht üzerinde oturanı, sonsuzluklar
boyunca yaşayanı yüceltip ona saygı ve şükran sundukça,
yirmi dört ihtiyar, sonsuzluklar boyunca yaşayıp taht üzerinde
oturanın önünde yere kapanarak O’na tapınıyorlar.
Taçlarını tahtın önüne atarak diyorlar ki,

        "Rabbimiz ve Tanrımız!
      Yüceliği, saygıyı ve gücü almaya layıksın.
      Çünkü her şeyi sen yarattın.
      Hepsi senin isteğinle yaratılıp var oldu."

                                Bölüm 5

                        Mühürlü tomar ve Kuzu

    Tahtın üzerinde oturanın sağ elinde, iki tarafı da
yazılmış ve yedi mühürle mühürlenmiş bir tomar gördüm. 2
Yüksek sesle, "Tomarı açmaya, mühürlerini çözmeye kim
layıktır?" diye seslenen güçlü bir melek de gördüm. 3 Ama ne
gökte, ne yeryüzünde, ne de yer altında tomarı açıp içine
bakabilecek kimse yoktu. 4 O zaman acı acı ağlamaya
başladım. Çünkü tomarı açmaya ve içine bakmaya layık kimse
bulunamadı.
     5 Bunun üzerine ihtiyarlardan biri bana, "Ağlama!" dedi.
"İşte, Yahuda oymağından gelen Aslan, Davud’un
kökünden Olan galip geldi. Tomarı ve tomarın yedi mührünü O
açacak."
     6 Dört yaratığın ve ihtiyarların çevrelediği
tahtın ortasında boğazlanmış gibi duran bir Kuzu
gördüm. Kuzu’nun yedi boynuzu ve yedi gözü vardı. Bunlar,
Tanrı’nın bütün dünyaya gönderilmiş yedi ruhudur. 7 Kuzu gidip
tahtın üzerinde oturanın sağ elinden tomarı aldı. 8
Tomarı alınca, dört yaratık ve yirmi dört ihtiyar O’nun önünde
yere kapandılar. Her birinin elinde bir çenk ve kutsalların
duaları olan buhurla dolu altın taslar vardı. 9-10 Yeni bir ezgi
söylüyorlardı:

        "Tomarı almaya
         ve mühürlerini açmaya layıksın!
         Çünkü boğazlandın,
         ve her oymaktan, her dilden,
         her halktan, her ulustan
         insanları kendi kanınla
         Tanrı’ya satın aldın.
         Onları Tanrımızın hizmetinde
         bir krallık haline getirdin,
         kâhinler yaptın.
         Dünya üzerinde egemenlik sürecekler."

    11 Sonra tahtın, canlı yaratıkların ve
ihtiyarların çevresinde çok sayıda melek gördüm ve seslerini
işittim. Sayıları binlerce binler, onbinlerce onbinlerdi. 12
Yüksek sesle şöyle diyorlardı:

        "Boğazlanmış Kuzu,
         gücü, zenginliği, bilgeliği ve kudreti,
         saygıyı, yüceliği ve övgüyü
         almaya layıktır."

    13 Ve gökte, yeryüzünde, yer altında ve denizlerdeki tüm
yaratıkların, bunlardaki tüm varlıkların şöyle
dediğini işittim:

        "Övgü, saygı, yücelik ve güç sonsuzlara dek,
         taht üzerinde oturanın ve Kuzu’nun olsun!"

    14 Dört yaratık, "Amin" diyor ve ihtiyarlar yere
kapanıp tapınıyorlardı.

                                Bölüm 6

                             Yedi mühür

    Sonra Kuzu’nun yedi mühürden birini açtığını gördüm. O
anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle,
"Gel!" dediğini işittim. 2 Bakınca beyaz bir at
gördüm. Bu ata binmiş olanın bir yayı vardı. Kendisine bir
taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı.
     3 Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın
"Gel!" dediğini işittim. 4 O zaman başka bir at,
kızıl bir at çıktı ortaya. Ata binmiş olana, dünyadan
barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak
insanlar birbirlerini boğazlayacaklar. Atlıya ayrıca büyük bir
kılıç verilmişti.
     5 Kuzu üçüncü mührü açınca, üçüncü yaratığın
"Gel!" dediğini işittim. Bakınca siyah bir at gördüm.
Ata binmiş olanın elinde bir terazi vardı. 6 Dört
yaratığın ortasında sanki bir sesin şöyle
dediğini işittim: "Bir ölçek buğday bir dinara(b) ve üç
ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağı ve şaraba zarar
verme!"
     7 Kuzu dördüncü mührü açınca, "Gel!" diyen dördüncü
yaratığın sesini işittim. 8 Bakınca soluk renkli bir
at gördüm. Ata binmiş olanın adı Ölüm’dü. Ölüler diyarı
onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla,
vebayla ve yeryüzünün vahşi hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün
dörtte biri üzerinde yetki verildi.
     9 Kuzu beşinci mührü açınca, sunağın altında,
Tanrı sözü ve sürdürdükleri tanıklık nedeniyle öldürülmüş
olanların canlarını gördüm. 10 Yüksek sesle feryat ederek
şöyle diyorlardı: "Kutsal ve gerçek olan Efendimiz! Yeryüzünde
yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın
öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?"
     11 Onların her birine beyaz birer kaftan verildi. Kendileri gibi
öldürülecek olan diğer Tanrı kullarının ve
kardeşlerinin sayısı tamamlanıncaya dek, kısa bir süre
daha beklemeleri istendi.
     12 Kuzu altıncı mührü açınca, büyük bir deprem
olduğunu gördüm. Güneş, keçi kılından
yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay, baştan
aşağı kan rengine döndü. 13 İncir ağacı, güçlü
bir yel tarafından sarsıldığında nasıl ham
incirlerini yere dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne
düştü. 14 Gökyüzü, dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her
dağ ve her ada, yerinden sökülüp alındı. 15 Dünyanın
kralları, büyükleri, komutanları, zenginleri, güçlüleri, bütün
köleleri ve özgür kişileri, mağaralarda ve dağların
kayaları arasında gizlendiler. 16 Dağlara ve kayalara seslenip
dediler ki, "Üzerimize düşün! Taht üzerinde oturanın yüzünden ve
Kuzu’nun gazabından saklayın bizi! 17 Çünkü Onların
gazabının büyük günü geldi, önlerinde kim durabilir?"  

                               Bölüm 7

                      Mühürlenmiş 144.000 kişi

    Bundan sonra, yeryüzünün dört köşesinde duran dört melek gördüm.
Bunlar, karaya, denize ya da herhangi bir ağaç üzerine esmesin diye,
yeryüzünün dört yelini tutuyorlardı. 2-3 Yaşayan Tanrı’nın
mührünü taşıyarak gündoğusundan yükselen başka bir melek
daha gördüm. Bu melek, karaya ve denize zarar vermek için kendilerine yetki
verilen dört meleğe yüksek sesle, "Biz Tanrımızın
kullarını alınlarından mühürleyene dek karaya, denize ve
ağaçlara zarar vermeyin!" diye bağırdı. 4 Mühürlenmiş
olanların sayısını işittim. İsrail
oğullarının bütün oymaklarından yüz kırk dört bin
kişi mühürlenmişti.

     5-8 Yahuda oymağından on iki bin kişi
mühürlenmişti.
         Ruben oymağından on iki bin,
         Gad oymağından on iki bin,
         Aşer oymağından on iki bin,
         Naftali oymağından on iki bin,
         Manaşe oymağından on iki bin,
         Şimon oymağından on iki bin,
         Levi oymağından on iki bin,
         İssakar oymağından on iki bin,
         Zebulun oymağından on iki bin,
         Yusuf oymağından on iki bin,
         Benyamin oymağından on iki bin kişi
mühürlenmişti.

                 Beyaz kaftanlara bürünmüş kalabalık

    9 Bundan sonra gördüm ki, her ulustan, her oymaktan, her halktan ve her
dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir
kalabalık tahtın ve Kuzu’nun önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz
kaftan giyinmişti ve ellerinde hurma dalları vardı. 10 Yüksek
sesle,

        "Kurtarış, taht üzerinde oturan
Tanrımıza
         ve Kuzu’ya özgüdür"

diye bağırıyorlardı. 11 Bütün melekler, tahtın,
ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde duruyordu.
Tahtın önünde yüzüstü yere kapanıp Tanrı’ya tapınarak
şöyle diyorlardı:

     12 "Amin.
         Övgü, yücelik ve bilgelik,
         şükran ve saygı, güç ve kudret,
         sonsuzlara dek Tanrımızın olsun.
         Amin."

    13 Bu sırada ihtiyarlardan biri bana şunu sordu: "Beyaz
kaftan giyinmiş olan bu kişiler kimlerdir, nereden
geldiler?"
     14 "Sen bunu biliyorsun, efendim" dedim.
     Bana dedi ki, "Bunlar, o büyük sıkıntıdan geçip
gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu’nun kanında
yıkamış bembeyaz etmişlerdir. 15 Bunun için,

        "Tanrı’nın tahtının önünde duruyorlar.
         O’nun tapınağında gece gündüz O’na
tapınırlar.
         Taht üzerinde oturan,
         çadırını onların üzerine gerecektir.
      16 Artık acıkmayacak,
         artık susamayacaklar.
         Ne güneş ne de kavurucu bir sıcaklık
         onları çarpacak.
      17 Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek
         ve yaşam sularının pınarlarına
götürecek.
         Tanrı onların gözlerinden
         bütün yaşları silecektir."

                                Bölüm 8

                   Yedinci mühür ve altın buhurdan

    Kuzu yedinci mührü açınca, gökte yarım saat kadar bir sessizlik
oldu. 2 Tanrı’nın önünde duran yedi meleği gördüm. Onlara yedi
borazan verildi.
     3 Altın bir buhurdan taşıyan başka bir melek gelip
sunağın önünde durdu. Tahtın önündeki altın sunakta tüm
kutsalların dualarıyla birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda
buhur verildi. 4 Kutsalların dualarıyla buhurun dumanı,
Tanrı’nın önünde meleğin elinden yükseldi. 5 Melek,
buhurdanı aldı, sunağın ateşiyle doldurup yeryüzüne
attı. O zaman gök gürlemeleri ve uğultular işitildi,
şimşekler çaktı ve yer sarsıldı.

                            Yedi borazan

     6 Yedi melek, ellerindeki yedi borazanı çalmaya
hazırlandı.
     7 Birinci melek borazanını çaldı. Kanla
karışık dolu ve ateş oluştu ve yeryüzüne
yağdı. Yerin üçte biri, ağaçların üçte biri ve bütün
yeşil otlar yandı.
     8 İkinci melek borazanını çaldı. Alev alev yanan,
dağ gibi büyük bir kütle denize atıldı. Denizin üçte biri kana
dönüştü. 9 Denizdeki canlı yaratıkların üçte biri öldü ve
gemilerin üçte biri yok oldu.
     10 Üçüncü melek borazanını çaldı. Gökten, meşale gibi
yanan büyük bir yıldız ırmakların üçte biri üzerine ve su
pınarlarının üzerine düştü. 11 Bu yıldızın
adı Pelin’dir. Suların üçte biri pelin* gibi acılaştı.
Acılaşan sulardan içen birçok insan öldü.
     12 Dördüncü melek borazanını çaldı. Güneşin üçte biri,
ayın üçte biri ve yıldızların üçte biri vuruldu. Sonuç
olarak ışıklarının üçte biri söndü, gündüzün de
gecenin de üçte biri ışıksız kaldı.
     13 Sonra baktım, göğün ortasında uçan bir kartalın
yüksek sesle şöyle dediğini işittim:
"Borazanlarını çalacak olan diğer üç meleğin borazan
seslerinden yeryüzünde yaşayanların vay, vay, vay haline!"

                                Bölüm 9

    Beşinci melek borazanını çaldı. Gökten yere
düşmüş bir yıldız gördüm. Dipsiz derinliklere* inen kuyunun
anahtarı ona verildi. 2 Dipsiz derinliklerin kuyusunu açınca, kuyudan
büyük bir ocağın dumanı gibi bir duman çıktı. Kuyunun
dumanından güneş ve hava karardı. 3 Dumanın içinden yeryüzüne
çekirgeler yağdı. Bunlara, yeryüzünün akreplerindeki güce benzer bir
güç verilmişti. 4 Çekirgelere, yeryüzündeki otlara, herhangi bir bitki ya
da ağaca değil de, yalnız alınlarında
Tanrı’nın mührü bulunmayan insanlara zarar vermeleri buyruldu. 5
Kendilerine, bu insanları öldürmeden beş ay süreyle işkence etme
izni verildi. Yaptıkları işkence, bir akrebin insanı
soktuğu zaman verdiği acıya benziyordu. 6 O günlerde insanlar
ölümü arayacak, ama bulamayacaklar. Ölümü özleyecekler, ama ölüm onlardan hep
kaçacak.
     7 Çekirgelerin görünüşü, savaşa hazırlanmış atlara
benziyordu. Başlarında sanki altından yapılmış
taçlara benzer başlıklar vardı. Yüzleri ise insan yüzleri
gibiydi. 8 Saçları kadın saçına, dişleri aslan dişine
benziyordu. 9 Demirden yapılmış zırhlara benzeyen
göğüs zırhları vardı. Kanatlarının sesi, savaşa
koşan çok sayıda atlı arabanın sesine benziyordu. 10
Akreplerinkine benzer kuyrukları ve iğneleri vardı.
Kuyruklarında, insanlara beş ay zarar verecek bir güce sahiptiler. 11
Onların başında kral olarak dipsiz derinliklerin meleği
vardı. Bu meleğin İbranice* adı Abadon, Grekçe adı ise
Apolyon’dur.(c)
     12 Birinci ‘vay’ geçti, işte bundan sonra iki ‘vay’ daha
geliyor.
     13 Altıncı melek borazanını çaldı.
Tanrı’nın önündeki altın sunağın dört boynuzundan bir
ses işittim. 14 Ses, elinde borazan olan altıncı meleğe,
"Büyük Fırat nehrinin yanında bağlı duran dört
meleği çöz" dedi. 15 Tam o saat, o gün, o ay ve o yıl için
hazır tutulan dört melek, insanların üçte birini öldürmek üzere
çözüldü. 16 Bunların atlı ordularının sayısı iki
yüz milyondu, sayılarını duydum. 17 Gördüğüm görümde,
atların yanısıra ateş, gök yakut ve kükürt renginde
göğüs zırhları giyinmiş olan atlıları gördüm.
Atların başları, aslan başına benziyordu. Ağızlarından
ateş, duman ve kükürt fışkırıyordu. 18
İnsanların üçte biri bunların ağzından
fışkıran ateş, duman ve kükürtten, bu üç beladan öldü. 19
Çünkü atların gücü ağızlarında ve
kuyruklarındadır. Yılana benzeyen kuyruklarının
başları vardır ve bunlarla zarar verirler.
     20 Geriye kalan insanlar, yani bu belalardan ölmemiş olanlar, kendi elleriyle
yaptıkları putlardan dönüp tövbe etmediler. Cinlere ve göremeyen,
işitemeyen ve yürüyemeyen altın, gümüş, tunç, taş ve tahta
putlara tapmaktan vazgeçmediler. 21 Adam öldürmekten, büyü yapmaktan, cinsel
ahlaksızlık ve hırsızlıklarından da tövbe etmediler.

                               Bölüm 10

                        Melek ve küçük tomar

    Sonra, gökten inen güçlü bir başka melek gördüm. Buluta
sarınmıştı ve başının üzerinde bir
gökkuşağı vardı. Yüzü güneşe, ayakları da birer
ateş sütununa benziyordu. 2-3 Elinde, açılmış küçük bir
tomar vardı. Sağ ayağını deniz üzerine, sol
ayağını ise kara üzerine atarak, aslanın kükreyişine
benzer yüksek bir sesle bağırdı. O bağırınca,
yedi gök gürlemesi kendi sesleriyle seslendiler. 4 Yedi gök gürlemesi seslendiğinde
yazmak üzereydim ki, gökten, "Yedi gök gürlemesinin söylediklerini yazma,
mühürle onları" diyen bir ses işittim.
     5 Denizin ve karanın üzerinde durduğunu gördüğüm melek,
sağ elini göğe kaldırdı. 6 Göğü ve gökte
olanları, yeri ve yerde olanları, denizi ve denizde olanları
yaratanın ve sonsuzluklar boyunca yaşayanın hakkı için
yemin edip dedi ki, "Artık gecikme olmayacak. 7 Ama yedinci melek
borazanını çaldığı zaman, Tanrı’nın sır
olan tasarısı tamamlanacaktır. Nitekim Tanrı bunu,
kulları peygamberlere müjdelemişti."
     8 Gökten işitmiş olduğum ses benimle yine konuşmaya
başladı: "Gidip denizin ve karanın üzerinde duran
meleğin elindeki açık tomarı al" dedi.
     9 Meleğin yanına gidip küçük tomarı bana vermesini istedim.
Bana, "Al, bunu ye!" dedi. "Midende bir acılık
yapacak, ama ağzında bal gibi tatlı olacak." 10 Küçük
tomarı meleğin elinden alıp yedim. Ağzımda bal gibi
tatlıydı. Ama onu yuttuğumda midem acılaştı. 11
Sonra bana şöyle dendi: "Senin yine birçok halklar, uluslar, diller
ve krallarla ilgili olarak peygamberlikte bulunman gerekir."

                               Bölüm 11

                              İki tanık

    Bana, değneğe benzer bir ölçü kamışı verilip
şöyle dendi: "Git, Tanrı’nın tapınağını
ve sunağı ölç, orada tapınanları say. 2
Tapınağın dış avlusunu bırak, orayı ölçme.
Çünkü orası, kutsal kenti kırk iki ay süreyle ayak altında
çiğneyecek olan uluslara verildi. 3 İki tanığıma güç
vereceğim; çuldan giysiler içinde bin iki yüz altmış gün
peygamberlik edecekler."
     4 Dünyanın Rabbi önünde duran iki zeytin ağacı ve iki
kandillik bunlardır. 5 Bir kimse onlara zarar vermek isterse,
ağızlarından ateş fışkıracak ve düşman
olan bu kimseleri yiyip bitirecek. Onlara zarar vermek isteyen herkesin böyle
öldürülmesi gerekir. 6 Peygamberlik edecekleri sürece yağmur
yağmasın diye göğü kapamaya yetkileri vardır. Suları
kana dönüştürme ve yeryüzünü, kaç kez isterlerse, her türlü bela ile vurma
yetkisine sahiptirler. 7 Tanıklık görevleri sona erince dipsiz
derinliklerden* çıkan canavar onlarla savaşacak, onları yenip
öldürecek. 8 Cesetleri, simgesel olarak Sodom ve Mısır diye
adlandırılan büyük kentin ana yoluna serilecek. Onların Rabbi de
orada çarmıha gerilmişti. 9 Her halktan, oymaktan, dilden ve ulustan
insanlar, üç buçuk gün onların cesetlerine bakacak ve cesetlerinin mezara
konulmasına izin vermeyecekler. 10 Yeryüzünde yaşayanlar,
onların bu durumuna sevinip bayram edecek, birbirlerine armağanlar
gönderecekler. Çünkü bu iki peygamber, yeryüzünde yaşayanlara çok eziyet
ettiler.
     11 Üç buçuk gün sonra iki peygamber, Tanrı’dan gelen yaşam
soluğunun bedenlerine girmesiyle ayağa kalktılar. Onları
görenler dehşete kapıldı. 12 İki peygamber gökten gelen
yüksek bir sesin, "Buraya çıkın!" dediğini
işittiler ve düşmanlarının gözü önünde, bir bulut içinde
göğe yükseldiler. 13 Tam o saatte şiddetli bir deprem oldu ve kentin
onda biri yıkıldı. Depremde yedi bin kişi can verdi. Geriye
kalanlar dehşete kapılıp gökteki Tanrı’yı
yücelttiler.
     14 İkinci ‘vay’ geçti. İşte, üçüncü ‘vay’ tez
geliyor.

                           Yedinci borazan

    15 Yedinci melek borazanını çaldı. Gökten gelen yüksek
sesler şöyle diyordu:

        "Dünyanın egemenliği,
         Rabbimizin ve O’nun Mesihinin oldu.
         O da sonsuzlara dek egemenlik sürecek."

    16-17 Tanrı’nın önünde, tahtları üzerinde oturan yirmi dört
ihtiyar, yüzüstü yere kapandı. Tanrı’ya tapınarak dediler
ki,

        "Gücü her şeye yeten,
         var olan ve var olmuş olan Rab Tanrı!
         Sana şükrediyoruz.
         Çünkü büyük kudretini kuşanıp
         egemenlik sürmeye başladın.
      18 Uluslar gazaptan kudurmuşlardı.
         Şimdiyse senin gazabın üzerlerine geldi.
         Ölüleri yargılamak,
         kulların olan peygamberleri, kutsalları,
         küçük olsun büyük olsun,
         senin adından korkanları ödüllendirmek
         ve yeryüzünü mahvedenleri mahvetmek zamanı da geldi."

    19 Sonra Tanrı’nın gökteki tapınağı
açıldı ve tapınakta O’nun antlaşma sandığı
göründü. O anda şimşekler çaktı, uğultular ve gök
gürlemeleri işitildi. Yer sarsıldı ve şiddetli bir dolu
fırtınası koptu.

                               Bölüm 12

                          Kadın ve ejderha

    Gökte olağanüstü bir belirti, güneşle kuşanmış bir
kadın göründü. Ayaklarının altında ay ve başında
on iki yıldızdan oluşmuş bir taç vardı. 2 Kadın
gebeydi. Doğum sancıları içinde kıvranıyor, feryat
ediyordu. 3 Sonra gökte başka bir belirti göründü: yedi başlı,
on boynuzlu ve başlarında yedi taç olan, kızıl renkli büyük
bir ejderhaydı bu. 4 Kuyruğuyla gökteki yıldızların
üçte birini sürükleyip yeryüzüne attı. Sonra, doğum yapmak üzere olan
kadının önünde durdu. Kadın doğurduğu an ejderha
çocuğu yutacaktı. 5 Kadın bir oğul, bütün ulusları
demir çomakla güdecek bir erkek çocuk doğurdu. Çocuk hemen
alınıp Tanrı’ya, Tanrı’nın tahtına götürüldü. 6
Kadın ise çöle kaçtı. Orada bin iki yüz altmış gün beslenmesi
için Tanrı tarafından hazırlanmış bir yeri
vardı.
     7-8 Gökte savaş oldu. Mikail ve melekleri ejderhaya karşı
savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı
koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. 9 Büyük
ejderha, İblis ya da Şeytan diye adlandırılan ve tüm
dünyayı saptıran o eski yılan, melekleriyle birlikte yeryüzüne
atıldı. 10 Bundan sonra gökte yüksek bir sesin şöyle
dediğini duydum:

        "Tanrımızın kurtarışı, gücü,
egemenliği
         ve Mesihinin yetkisi şimdi gerçekleşti.
         Çünkü kardeşlerimizin suçlayıcısı,
         onları Tanrımızın önünde gece gündüz
suçlayan,
         aşağı atıldı.
      11 Kardeşlerimiz, Kuzu’nun kanıyla
         ve ettikleri tanıklığın bildirisiyle
         onu yendiler.
         Ölümü göze alacak kadar
         can sevgisinden vazgeçmişlerdi.
      12 Bunun için, ey gökler ve göklerde yaşayanlar,
         sevinin!
         Yer ve deniz, vay halinize!
         Çünkü İblis, zamanının az olduğunu bilerek
         büyük bir öfkeyle üzerinize indi."

    13 Ejderha, yeryüzüne atıldığını görünce, erkek
çocuğu doğuran kadını kovalamaya başladı. 14
Kadına, yılanın önünden çöle, üç buçuk yıl(ç)
besleneceği kendi yerine uçup kaçabilmesi için büyük bir kartalın iki
kanadı verildi. 15 Yılan, kadını selle süpürüp götürmek
için ağzından, kadının ardından ırmak gibi su
akıttı. 16 Ama yeryüzü, ağzını açıp
ejderhanın ağzından akıttığı
ırmağı yutarak kadına yardım etti. 17 Bunun üzerine
ejderha kadına karşı öfkelendi. Kadının soyundan
geriye kalan ve Tanrı’nın buyruklarını yerine getirip
İsa’ya olan tanıklıklarını sürdürenlerle
savaşmaya gitti. 18 Denizin kıyısında dikilip durdu.

                               Bölüm 13

                       Denizden çıkan canavar

    Sonra, on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden
çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on
taç vardı ve başlarının üzerinde küfür niteliğinde
adlar yazılıydı. 2 Gördüğüm canavar, parsa benziyordu.
Ayakları ayı ayakları, ağzı ise aslan ağzı
gibiydi. Ejderha canavara, kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki
verdi. 3 Canavarın başlarından biri, ölümcül bir yara
almışa benziyordu. Ne var ki, bu ölümcül yara iyileşmişti.
Bütün dünya, şaşkınlık içinde canavarın peşinden
gitti. 4 İnsanlar, canavara yetki veren ejderhaya taptılar.
"Canavar gibisi var mı? Onunla kim savaşabilir?" diyerek
canavara da taptılar.
     5 Canavara, kurumlu sözler ve küfürler savuran bir ağız ve
kırk iki ay süreyle kullanabileceği bir yetki verildi. 6
Tanrı’ya sövmek, O’nun adına ve konutuna, yani gökte yaşayanlara
sövmek için ağzını açtı. 7 Kutsallara karşı
savaş açıp onları yenmesine izin verildi. Canavar, her oymak,
her halk, her dil ve her ulus üzerinde yetkili kılındı. 8
Yeryüzünde yaşayan ve dünya kurulalıdan beri
boğazlanmış Kuzu’nun yaşam kitabında adı
yazılmamış olan her insan ona tapacak. 9 Kulağı olan
işitsin!

      10 Başkasını tutsak eden,
         tutsaklığa gidecek.
         Kılıçla öldüren,
         kılıçla öldürülecek.

Bu durum, kutsalların sabredip iman etmelerini gerektirir.

                        Yerden çıkan canavar

    11 Bundan sonra yerden çıkan başka bir canavar gördüm. Bir kuzu
gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu. 12
Birinci canavarın bütün yetkisini onun adına kullanıyor,
yeryüzünü ve orada yaşayanları ölümcül yarası iyileşmiş
olan birinci canavara tapmaya zorluyordu. 13 İnsanların gözü önünde,
gökten yeryüzüne ateş yağdıracak kadar büyük mucizeler*
yapıyordu. 14 Birinci canavarın adına yapmasına izin
verilen mucizeler sayesinde, yeryüzünde yaşayanları
saptırdı. Onlara, kılıçla yaralanmış, ama
sağ kalmış olan canavarın onuruna bir put
yapmalarını buyurdu. 15 Kendisine, canavarın putuna yaşam
soluğu vererek putu konuşturmak ve buna tapmayanların hepsini
öldürtmek üzere güç verildi. 16 Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle,
herkesin sağ eli ya da alnı üzerine bir işaret vurduruyordu. 17
Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını, ya da
adını simgeleyen sayıyı taşıyanların
dışında hiç kimse bir şey satın alamıyor, ya da
satamıyordu.
     18 Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı
hesaplasın. Çünkü sayı, bir insanı simgeliyor. Onun
sayısı da altı yüz altmış altıdır.

                               Bölüm 14

                        Kuzu ve 144.000 kişi

    Sonra Kuzu’nun Siyon dağı üzerinde durduğunu gördüm. O’nunla
birlikte, alınları üzerinde kendisinin ve Babasının
adının yazılmış olduğu yüz kırk dört bin
kişi vardı. 2 Gökten, gürül gürül akan suların sesini, büyük bir
gök gürlemesinin sesini andıran bir ses işittim.
İşittiğim ses, çenk çalanların
çıkardığı sese benziyordu. 3 O yüz kırk dört bin
kişi, tahtın önünde, dört yaratığın ve
ihtiyarların önünde yeni bir ezgi söylüyordu. Yeryüzünden satın
alınmış olan bu kişilerden başka kimse o ezgiyi
öğrenemedi. 4 Kendilerini kadınlarla lekelememiş olanlar bunlardır.
Pak kişilerdir. Kuzu nereye giderse O’nun ardından giderler. Tanrı’ya
ve Kuzu’ya ait olacakların ilki olmak üzere insanlar arasından
satın alınmışlardır. 5 Ağızlarından
yalan bir söz çıkmadı. Kusursuzdurlar.

                              Üç melek

    6 Bundan sonra göğün ortasında uçan başka bir melek gördüm.
Bu melek, yeryüzünde yaşayanlara – her ulusa ve her oymağa, her dile
ve her halka – iletmek üzere sonsuza dek kalıcı olan Müjde’yi
getiriyordu. 7 Yüksek sesle şöyle diyordu: "Tanrı’dan korkun!
O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yargılama saati geldi. Göğü, yeri, denizi
ve su pınarlarını yaratana tapının!"
     8 Onun ardından gelen ikinci bir melek şöyle seslendi:
"Yıkıldı! Kendi azgın
ahlaksızlığının şarabını bütün uluslara
içirmiş olan büyük Babil yıkıldı!"
     9-10 Onları izleyen üçüncü bir melek yüksek sesle şöyle diyordu:
"Bir kimse canavara ve onun benzeyişindeki puta taparsa, alnı
üzerine ya da eli üzerine onun işaretini kabul ederse, Tanrı
gazabının kâsesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı
öfkesinin şarabından içecektir. Böylelerine, kutsal meleklerin ve
Kuzu’nun önünde ateş ve kükürtle işkence edilecek. 11 Çektikleri
işkencenin dumanı sonsuzlara dek tüter. Canavara ve onun putuna
tapıp onun adının işaretini kabul edenlerin gece gündüz
rahatları yoktur. 12 Bu durum, Tanrı’nın buyruklarını
yerine getiren ve İsa’ya olan imanlarını sürdüren
kutsalların sabrını gerektirir."
     13 Gökten işittiğim bir ses diyordu ki, "Şunu yaz:
bundan böyle Rab’be ait olarak ölenlere ne mutlu!"
     "Evet" diyor Ruh, "uğraşlarından
dinlenecekler. Çünkü yaptıkları işler onları
izleyecektir."

                       Yerin ürünü toplanıyor

    14 Bundan sonra beyaz bir bulut gördüm. Bulutun üzerinde oturan,
başında altın bir taç ve elinde keskin bir orak bulunan,
‘insanoğluna benzer biri’ vardı. 15 Tapınaktan çıkan
başka bir melek bulutun üzerinde oturana yüksek sesle bağırarak
şöyle dedi: "Orağını uzat ve biç! Biçme saati geldi.
Çünkü yerin ekini olgunlaşmış bulunuyor." 16 Bulut üzerinde
oturan, orağını yerin üzerine salladı ve yerin ekini
biçildi.
     17 Gökteki tapınaktan başka bir melek çıktı. Onun da keskin
bir orağı vardı. 18 Ateşin üzerinde yetkili olan başka
bir melek ise sunaktan çıkıp geldi. Keskin orağı olana
yüksek sesle, "Keskin orağını uzat!" dedi. "Yerin
asmasının salkımlarını topla. Çünkü üzümleri
olgunlaştı." 19 Bunun üzerine melek orağını yerin
üzerine salladı. Yerin asmasının ürününü toplayıp
Tanrı öfkesinin büyük cenderesine attı. 20 Kentin
dışında sıkılan cendereden kan aktı. Kan, bin
altı yüz ok atımı* çapındaki bir alanda atların
gemlerine dek yükseldi.

                               Bölüm 15

                       Yedi melek ve yedi bela

    Gökte büyük ve şaşılacak başka bir belirti gördüm. Bu,
son yedi belayı taşıyan yedi melekti. Tanrı’nın öfkesi
bu belalarla son buluyordu.
     2 Ateşle karışık camdan oluşmuş deniz gibi
bir şey gördüm. Canavara, onun benzeyişindeki puta ve adını
simgeleyen sayıya karşı zafer kazananlar, ellerinde
Tanrı’nın verdiği çenklerle cam denizin üzerinde
durmuşlardı. 3-4 Tanrı’nın kulu Musa’nın ve Kuzu’nun
ezgisini söylüyorlardı:

        "Gücü her şeye yeten Rab Tanrı,
         senin işlerin büyük ve şaşılacak
işlerdir.
         Ey ulusların kralı,
         senin yolların doğru ve adildir.
         Rab, senden korkmayıp
         adını yüceltmeyecek olan kim var?
         Çünkü kutsal olan yalnız sensin.
         Bütün uluslar gelip
         senin önünde tapınacaklar.
         Çünkü senin adil işlerin açıkça görüldü."

    5 Bundan sonra, gökteki tapınağın, yani tanıklık
çadırının açıldığını gördüm. 6 Yedi
belayı taşıyan yedi melek, temiz ve parlak ketenle
giyinmiş, göğüslerine de altın kuşaklar kuşanmış
olarak tapınaktan çıktılar. 7 Dört yaratıktan biri yedi
meleğe, sonsuzluklar boyunca yaşayan Tanrı’nın öfkesiyle
dolu yedi altın tas verdi. 8 Tapınak, Tanrı’nın
yüceliğinin ve kudretinin dumanıyla doldu. Yedi meleğin yedi
belası sona erinceye dek kimse tapınağa giremedi.

                               Bölüm 16

                    Tanrı’nın öfkesi ve yedi tas

    Bundan sonra tapınaktan yükselen gür bir sesin yedi meleğe,
"Gidin, Tanrı’nın öfkesiyle dolu yedi tası yeryüzüne
boşaltın!" dediğini işittim.
     2 Birinci melek gidip tasını yeryüzüne boşalttı.
Canavarın işaretini taşıyıp onun benzeyişindeki
puta tapanların üzerinde iğrenç ve ıstırap verici yaralar
oluştu.
     3 İkinci melek tasını denize boşalttı. Deniz, ölü
kanına benzer bir kana dönüştü ve içindeki bütün canlılar
öldü.
     4 Üçüncü melek tasını ırmaklara ve su pınarlarına
boşalttı, bunlar da kana dönüştü. 5 Sulardan sorumlu
meleğin şöyle dediğini işittim:

        "Var olan ve var olmuş olan kutsal Tanrı!
      Bu yargılarında adilsin.
        6 Kutsalların ve peygamberlerin kanını döktükleri
için,
      içecek olarak sen de onlara kan verdin.
      Bunu hak ettiler."

    7 Sunaktan gelen bir sesin,

        "Evet, gücü her şeye yeten Rab Tanrı,
         yargıların doğru ve adildir"

dediğini işittim.
     8 Dördüncü melek tasını güneşin üzerine boşalttı.
Bununla güneşe, insanları ateşle yakıp kavurma gücü
verildi. 9 İnsanlar korkunç bir ısıyla kavruldular. Tövbe edip
bu belalara egemen olan Tanrı’yı yücelteceklerine, O’nun adına
sövdüler.
     10 Beşinci melek tasını canavarın tahtı üzerine
boşalttı. Canavarın egemenliği karanlığa gömüldü.
İnsanlar, ıstıraptan dillerini ısırdılar. 11
Istırap ve yaralarından ötürü gökteki Tanrı’ya sövdüler.
Yaptıklarından da tövbe etmediler.
     12 Altıncı melek tasını büyük Fırat nehri üzerine
boşalttı. Gündoğusundan gelen kralların yolu
açılsın diye ırmağın suları kurudu. 13 Bundan
sonra ejderhanın ağzından, canavarın ağzından ve
sahte peygamberin ağzından çıkan, kurbağalara benzer üç
kötü ruh gördüm. 14 Bunlar, mucizeler* yapan cinlerin ruhlarıdır. Gücü
her şeye yeten Tanrı’nın büyük gününde olacak savaş için
tüm dünyanın krallarını toplamaya gidiyorlar.
     15 "İşte hırsız gibi geliyorum! Çıplak
dolaşmamak ve utanç içinde kalmamak için uyanık durup giysilerini
üstünde bulundurana ne mutlu!"
     16 Üç kötü ruh, kralları İbranicede* Armagedon denilen yerde
topladılar. 17 Yedinci melek tasını havaya boşalttı.
Tapınaktaki tahttan yükselen gür bir ses, "Tamam!" dedi. 18 O
anda şimşekler çaktı, uğultular ve gök gürlemeleri
işitildi. Öylesine büyük bir deprem oldu ki, insan yeryüzünde oldu
olalı bu kadar büyük bir deprem olmamıştı. 19 Büyük kent
üçe bölündü. Uluslara ait kentler de yerle bir oldu. Büyük Babil,
Tanrı’nın önünde anıldı ve Tanrı’nın ateşli
gazabının şarabını içeren kâse kendisine verildi. 20
Bütün adalar ortadan kalktı, dağlar da yok oldu. 21 Gökten,
insanların üzerine, taneleri yaklaşık kırk kilo(d)
ağırlığında şiddetli bir dolu yağdı.
Dolu belası öylesine korkunçtu ki, insanlar bu beladan ötürü Tanrı’ya
sövdüler.

                               Bölüm 17

                     Canavarın sırtındaki kadın

    Yedi tası olan yedi melekten biri gelip benimle konuştu:
"Gel" dedi. "Engin suların kenarında oturmuş
büyük fahişenin çarptırıldığı cezayı sana
göstereyim. 2 Dünyanın kralları onunla cinsel ahlaksızlığa
düştüler. Yeryüzünde yaşayanlar onun
ahlaksızlığının şarabıyla sarhoş
oldular."
     3 Bundan sonra melek beni Ruh’un yönetiminde çöle götürdü. Orada yedi
başlı, on boynuzlu ve üzeri küfür niteliğinde adlarla kaplı
kırmızı bir canavarın üstünde oturan bir kadın gördüm.
4 Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş,
altın, değerli taşlar ve incilerle süslenmişti. Elinde,
iğrenç şeylerle ve cinsel ahlaksızlığının
çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı. 5 Alnına şu
esrarengiz ad yazılmıştı:

        "BÜYÜK BABİL,
         DÜNYA FAHİŞELERİNİN
         VE İĞRENÇLİKLERİNİN ANASI."

    6 Kadının, kutsalların kanıyla ve İsa’ya
tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş
olduğunu gördüm. Onu görünce büyük bir şaşkınlığa
düştüm. 7 Melek bana, "Neden şaştın?" diye sordu.
"Kadının ve onu taşıyan yedi başlı, on
boynuzlu canavarın sırrını ben sana açıklayayım.
8 Gördüğün canavar, bir zamanlar vardı, ama şimdi yok. Biraz
sonra dipsiz derinliklerden* çıkacak ve yıkıma gidecek.
Yeryüzünde yaşayan ve dünya kurulalıdan beri adları yaşam kitabında
yazılmamış olanlar, canavarı görünce şaşacaklar.
Çünkü o bir zamanlar vardı, şimdi yok, ama yine gelecek.
     9 Bunu anlamak için bilgelik gerek. Yedi baş, kadının
üzerlerinde oturduğu yedi dağdır; aynı zamanda yedi
kraldır. 10 Bunların beşi düştü, biri duruyor, ötekiyse
henüz gelmedi. Gelince kısa bir süre kalması gerek. 11
Yaşamış, ama artık yok olan canavarın kendisi
sekizinci kraldır. Yedilerden biri olup yıkıma gidecek. 12
Gördüğün on boynuz, henüz egemenlik sürmemiş on kraldır. Ama
bunlar, canavarla birlikte bir saat egemenlik sürmek üzere yetki alacaklar. 13
Düşünce birliği içinde olan bu krallar güçlerini ve yetkilerini
canavara verirler. 14 Kuzu’ya karşı savaşacaklar, ama Kuzu
onları yenecektir. Çünkü Kuzu, rablerin Rabbi, kralların
Kralı’dır. O’nunla birlikte olanlar, çağrılmış,
seçilmiş ve O’na sadık kalmış olanlardır."
     15 Bundan sonra melek bana dedi ki, "Şu gördüğün sular,
yani fahişenin kenarında oturduğu sular, halklar, toplumlar,
uluslar ve dillerdir. 16 Gördüğün canavar ve on boynuz, fahişeden
nefret edecekler, onu perişan edip çıplak bırakacaklar. Onun
etini yiyip kendisini ateşte yakacaklar. 17 Çünkü Tanrı kendi
amacını gerçekleştirme isteğini yüreklerine koymuştur.
Şöyle ki, Tanrı’nın sözleri yerine gelinceye dek
krallıklarını canavara devretmekte sözbirliği edecekler. 18
Gördüğün kadın, dünyanın kralları üzerinde egemenlik süren
büyük kenttir."

                               Bölüm 18

                          Babil’in yıkılışı

    Bundan sonra, büyük bir yetkiye sahip olan başka bir meleğin
gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. 2
Melek, gür bir sesle şöyle bağırdı:

        "Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!
         Şimdi cinlerin barınağı,
         her türlü kötü ruhun zindanı,
         her türlü murdar* ve iğrenç kuşun sığınağı
oldu.
       3 Çünkü bütün uluslar
         onun azgın ahlaksızlığının
şarabından içtiler.
         Dünyanın kralları
         onunla cinsel ahlaksızlığa düştüler.
         Dünyanın tüccarları da
         onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler."

    4 Gökten başka bir ses işittim:

        "Ey halkım!" diyordu.
        "Onun günahlarına ortak olmamak,
         uğradığı belalara uğramamak için
çıkın oradan!
       5 Çünkü onun üst üste yığılan günahları göğe
erişti,
         ve Tanrı onun suçlarını hatırladı.
       6 Babil nasıl davrandıysa, karşılığını
ona aynen verin.
         Yaptıklarının karşılığını
iki kat ödeyin.
         Hazırlamış olduğu kâsenin
         iki katını doldurup ona verin.
       7 Kendini yücelttiği ve sefahatte yaşattığı
oranda
         ona ıstırap ve keder verin.
         Çünkü yüreğinde diyor ki,
        ‘Kraliçe olarak oturuyorum ve dul değilim.
         Asla yas tutmayacağım!’
       8 Bu nedenle başına gelecek olan belalar –
         ölüm, yas ve kıtlık –
         bir gün içinde gelecek,
         ateş onu yiyip bitirecektir.
         Çünkü onu yargılayan Rab Tanrı güçlüdür.

    9 "Kendisiyle cinsel ahlaksızlığa düşmüş ve
sefahatte yaşamış olan dünyanın kralları, onu yakan
ateşin dumanını görünce onun için ağlayıp
dövünecekler. 10 Çektiği ıstırabın dehşetiyle uzakta
durup,

        ‘Vay, vay, büyük kent,
         güçlü kent Babil!
         Bir saat içinde sonun geldi’ diyecekler.

    11 "Dünyanın tüccarları da onun için ağlayıp yas
tutarlar. Çünkü onların mallarını satın alacak kimse yok
artık. 12-13 Altını, gümüşü, değerli
taşları, incileri, ince keteni, ipeği, mor ve
kırmızı kumaşları, her çeşit kokulu
ağacı, fildişinden yapılmış her çeşit
kabı, en pahalı ağaçlardan, tunç, demir ve mermerden
yapılmış her çeşit malı, tarçın ve kakule, buhur,
hoş kokulu yağ, tütsü, şarap, zeytinyağı, kepeksiz un
ve buğdayı, sığırları, koyunları, atları,
arabaları ve köleleri, insanların canını satın alacak
kimse yok artık.

     14 "Diyecekler ki,
        ‘Canının arzu ettiği meyvalar elinden gitti.
         Bütün değerli ve göz alıcı malların yok
oldu.
         İnsanlar bunları bir daha göremeyecek.’

15 Babil’de bu malları satarak zenginleşen tüccarlar, kentin
çektiği ıstırabın dehşetiyle uzakta duracaklar,
ağlayıp yas tutacaklar.

    16 "’Vay, vay!’ diyecekler.
        ‘İnce keten, mor ve kırmızı kumaşlarla
kuşanmış,
         altın, değerli taşlar ve incilerle süslenmiş
         büyük kent!   
   17-18 Bu kadar büyük zenginlik
         bir saat içinde yok oldu.’

    "Her geminin reisi, yolcuları, tayfaları ve denizden
geçinenlerin hepsi, onu yakan ateşin dumanını görünce uzakta
durup, ‘Büyük kentin bir benzeri var mıdır?’ diyerek feryat ettiler.
19 Başlarından aşağı toprak döktüler. Yas tutup
ağlayarak şöyle feryat ettiler:

        ‘Vay, vay, büyük kent!
         Denizde gemileri olanların hepsi
         onun sayesinde, onun değerli mallarıyla
         zengin olmuşlardı.
         Ne var ki, kent bir saat içinde viraneye döndü.
      20 Ey gök, kutsallar, elçiler ve peygamberler!
         Onun başına gelenlere sevinin!
         Çünkü Tanrı, onu yargılayıp hakkınızı
aldı.’"

    21 Sonra güçlü bir melek, büyük bir değirmen taşına benzer
bir taşı kaldırıp denize atarak şöyle dedi:

        "Büyük kent Babil,
         işte böylesine bir şiddetle atılacak
         ve bir daha görülmeyecek.
      22 Artık sende çenk çalanların, ezgi okuyanların,
         kaval ve borazan çalanların sesi
         hiç işitilmeyecek.
         Artık sende hiçbir el sanatının sanatçısı
bulunmayacak.
         Sende artık değirmen sesi hiç duyulmayacak.
      23 Artık sende hiçbir çıranın
ışığı parlamayacak,
         gelin ve güvey sesleri hiç duyulmayacak artık sende!
         Tüccarların, dünyanın büyükleriydiler.
         Bütün uluslar senin büyücülüğünle
sapmışlardı.
      24 Peygamberlerin, kutsalların
         ve yeryüzünde boğazlananların hepsinin kanı
         onda bulundu."

                               Bölüm 19

                              Haleluya

    Bundan sonra gökte, büyük bir kalabalığın sesini
andıran yüksek sesler işittim.

        "Haleluya!"(e) diyorlardı.
        "Kurtarış, yücelik ve güç Tanrımıza
özgüdür.
       2 Çünkü O’nun yargıları doğru ve adildir.
         Yeryüzünü cinsel ahlaksızlığıyla
yozlaştıran
         büyük fahişeyi yargılayıp
         kendi kullarının kanının öcünü
aldı."

    3 İkinci kez dediler ki,

        "Haleluya!
         Fahişenin dumanı sonsuzlara dek tütecek."

    4 Yirmi dört ihtiyar ve dört yaratık yere kapanıp, "Amin!
Haleluya!" diyerek taht üzerinde oturan Tanrı’ya
tapındılar.
     5 Sonra tahttan yükselen bir ses şöyle dedi:

        "Ey Tanrımızın bütün kulları!
         Küçük büyük, O’ndan korkan hepiniz,
         O’nu övün!"

    6 Sonra büyük bir kalabalığın sesini, gürül gürül akan
suların ve güçlü gök gürlemelerinin sesini andıran sesler
işittim.

        "Haleluya!" diyorlardı.
        "Çünkü gücü her şeye yeten Rab Tanrımız
         egemenlik sürüyor.
       7 Sevinelim ve coşalım!
         O’nu yüceltelim!
         Çünkü Kuzu’nun düğünü başlıyor,
         O’nun gelini hazırlandı.
       8 Giymesi için ona temiz ve parlak,
         ince ketenden giysiler verildi."

İnce keten, kutsalların adil işlerini simgeliyor.
     9 Melek bana, "Şunu yaz" dedi. "Ne mutlu Kuzu’nun
düğün şölenine çağrılmış olanlara!" Ve bana
yine dedi ki, "Bunlar gerçek sözlerdir, Tanrı’nın
sözleridir."
     10 Ona tapınmak üzere ayaklarına kapandım. Ama o,
"Sakın yapma!" dedi. "Ben de senin gibi ve
İsa’nın bildirisini(a) benimsemiş olan kardeşlerin gibi,
Tanrı’nın kuluyum. Tanrı’ya tap! Çünkü İsa’nın
bildirisi, peygamberlik ruhunun özüdür."

                         Beyaz atın binicisi

    11 Bundan sonra göğün açılmış olduğunu ve orada
beyaz bir atın durduğunu gördüm. Ata binmiş olanın adı
Sadık ve Gerçek’tir. Adaletle yargılar ve savaşır. 12
Gözleri alev alev yanan ateşe benzer. Başında çok sayıda
taç vardır ve üzerinde kendisinden başka kimsenin bilmediği bir
ad yazılmıştır. 13 Kana daldırılmış bir
kaftan giyinmiş olup ‘Tanrı’nın Sözü’ adıyla anılır.
14 Temiz ve beyaz, ince ketene bürünmüş olan gökteki ordular, beyaz atlara
binmiş, O’nun ardından geliyorlardı. 15 Ulusları vurmak
üzere O’nun ağzından keskin bir kılıç uzanıyor.
Kendisi onları demir çomakla güdecek. Gücü her şeye yeten
Tanrı’nın ateşli gazabının şarabını
üreten cendereyi kendisi sıkacak. 16 Kaftanı ve kalçası
üzerinde,

        ‘KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ’

diye yazılmış bir adı vardı.
     17-18 Bundan sonra güneşte duran bir melek gördüm. Yüksek sesle
bağırıp göğün ortasında uçan bütün kuşlara dedi
ki, "Kralların, komutanların ve güçlü adamların etini,
atların ve üzerlerine binenlerin etini, özgür, köle, küçük büyük, hepsinin
etini yemek için bir araya toplanıp Tanrı’nın büyük
şölenine gelin!"
     19 Canavarı, dünya krallarını ve onların
ordularını, ata binmiş Olan’la O’nun ordusuna karşı
savaşmak üzere bir araya toplanmış gördüm. 20 Canavar ve onun
önünde mucizeler* yapan, canavarın işaretini alıp onun putuna
tapanları bu mucizelerle saptıran sahte peygamber yakalandı, her
ikisi de kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldı. 21 Geriye
kalanlar, ata binmiş Olan’ın ağzından uzanan
kılıçla öldürüldü. Bütün kuşlar, bunların etiyle
doydu.

                               Bölüm 20

                               Bin yıl

    Elinde dipsiz derinliklerin* anahtarı ve büyük bir zincir olan bir
meleğin gökten indiğini gördüm. 2 Melek ejderhayı, yani
İblis ya da Şeytan denen o eski yılanı tutup bin yıl
için bağladı. 3 Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları
bir daha saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp
girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir süre için çözülmesi
gerektir.
     4 Bazı tahtlar ve bunların üzerinde oturanları gördüm.
Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa’nın bildirisi(a)
ve Tanrı’nın Sözü uğruna başı kesilmiş
olanların canlarını da gördüm. Bunlar, canavara ve onun putuna
tapmamış, alınları ve elleri üzerine onun işaretini
almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesih’le birlikte bin yıl
egemenlik sürdüler. 5 İlk diriliş budur. Ölülerin geri
kalanları, bin yıl tamamlanmadan dirilmediler. 6 İlk dirilişe
dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların
üzerinde hiçbir yetkisi yoktur. Tanrı’nın ve Mesih’in kâhinleri
olacaklar ve O’nunla birlikte bin yıl egemenlik süreceklerdir.

                     Şeytan’ın cezalandırılması

    7 Bin yıl tamamlanınca Şeytan, atıldığı
zindandan çözülecek. 8 Yeryüzünün dört bir bucağındaki ulusları
– Yecüc’ü ve Mecüc’ü – saptırmak ve onları savaş için bir araya
toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı
denizin kum taneleri kadardır.
     9 Yeryüzünün enginliklerinden geçerek kutsalların
ordugâhını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten
ateş yağdı ve onları yakıp kül etti. 10 Onları
saptıran İblis ise, canavarla sahte peygamberin de içinde
bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldı. Gece gündüz,
sonsuzlara dek kendilerine işkence edilecektir.

                        Ölülerin yargılanması

    11 Büyük, beyaz bir taht ve tahtın üzerinde oturanı gördüm. Yer
ve gök O’nun önünden kaçtılar ve yok olup gittiler. 12 Tahtın önünde
duran büyük küçük, bütün ölüleri gördüm. Sonra bazı kitaplar
açıldı. Yaşam kitabı denen başka bir kitap daha
açıldı. Ölüler, kitaplarda yazılanlara bakılarak kendi
yaptıklarına göre yargılandı. 13 Deniz, kendisinde olan
ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler.
Her biri, kendi yaptıklarına göre yargılandı. 14 Ölüm ve
ölüler diyarı, ateş gölüne atıldı. İşte bu
ateş gölü, ikinci ölümdür. 15 Adları yaşam kitabında
yazılmamış olanların hepsi, ateş gölüne
atıldı.

                               Bölüm 21

                             Yeni Kudüs

    Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm. Çünkü önceki gök ve
önceki yeryüzü ortadan kalkmıştı. Deniz de yoktu artık. 2
Kutsal kentin, yeni Kudüs’ün kendi güveyi için hazırlanmış süslü
bir gelin gibi, gökten, Tanrı’nın yanından indiğini gördüm.
3 Tahttan yükselen gür bir sesin şöyle dediğini işittim:
"İşte, Tanrı’nın konutu insanların
arasındadır. Tanrı da onların arasında yaşayacak.
Onlar kendisinin halkı olacaklar, Tanrı’nın kendisi de
onların arasında bulunacak. 4 Onların gözlerinden bütün
yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne
ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen
ortadan kalkmıştır."
     5 Tahtın üzerinde oturan dedi ki, "İşte her şeyi
yeniliyorum." Sonra, "Bunları yaz!" dedi. "Çünkü bu
sözler güvenilir ve gerçektir." 6 Bana, "Tamam!" dedi.
"Alfa* ve Omega*, başlangıç ve son ben’im. Susamış
olana, yaşam suyunun pınarından karşılıksız
olarak su vereceğim. 7 Galip gelen bunları miras alacak. Ben ona
Tanrı olacağım, o da bana oğul olacak. 8 Ama korkak,
imansız, iğrenç, adam öldüren, cinsel ahlaksızlıkta
bulunan, büyücü, putperest ve bütün yalancılara gelince, onların
yeri, kükürtle yanan ateş gölüdür. İkinci ölüm budur."
     9 Son yedi belayla dolu yedi tası olan yedi melekten biri gelip
benimle konuştu. "Gel!" dedi. "Kuzu’ya eş olacak
gelini sana göstereyim." 10-11 Sonra melek beni Ruh’un yönetiminde, büyük
ve yüksek bir dağa götürdü. Oradan bana, gökten, Tanrı’nın
yanından inen ve O’nun görkemiyle parıldayan kutsal kenti, Kudüs’ü
gösterdi. Kentin parlaklığı, çok değerli bir
taşın, billur gibi ışıldayan yeşim
taşının parlaklığına benziyordu. 12 Büyük ve
yüksek surları ve on iki kapısı vardı. Kapıları
on iki melek bekliyordu. Kapıların üzerine, İsrail oğullarının
on iki oymağının adları yazılmıştı. 13
Doğuda üç kapı, kuzeyde üç kapı, güneyde üç kapı ve
batıda üç kapı vardı. 14 Kenti çevreleyen surların on iki
temeli vardı. Bunların üzerinde Kuzu’nun on iki elçisinin adları
yazılıydı.
     15 Benimle konuşan meleğin elinde, kenti ve kentin
kapılarıyla surlarını ölçmek için altından bir ölçü
kamışı vardı. 16 Kent, kare biçiminde olup uzunluğu
enine eşitti. Melek kenti kamışla ölçtü, her bir yanı on
iki bin ok atımı* geldi. Uzunluğu, eni ve yüksekliği
birbirine eşitti. 17 Melek surları da ölçtü. Kullandığı
insan ölçüsüne göre, bunları yüz kırk dört arşın* yüksekliğinde(f)
buldu. 18 Surlar yeşimden yapılmıştı. Kent ise, cam
berraklığında saf altındandı. 19-20 Kent
surlarının temelleri, her türlü değerli taşla
bezenmişti. Birinci temel taşı yeşim, ikincisi safir,
üçüncüsü alaca akik, dördüncüsü zümrüt, beşincisi beyaz akik,
altıncısı kırmızı akik, yedincisi sarı
yakut, sekizincisi gök zümrüt, dokuzuncusu zebercet, onuncusu sarıca
zümrüt, onbirincisi gökyakut ve onikincisi mor yakuttu. 21 On iki kapı, on
iki inciydi; yani, kapıların her biri birer inciden yapılmıştı.
Kentin ana yolu, cam saydamlığında saf
altındandı.
     22 Kentte tapınak görmedim. Çünkü gücü her şeye yeten Rab
Tanrı ve Kuzu, kentin tapınağıdır. 23 Kentin,
aydınlatılması için güneş ya da aya gereksinmesi yoktur.
Çünkü Tanrı’nın görkemi onu aydınlatıyor. Kuzu da onun
çırasıdır. 24 Uluslar kentin ışığında
yürüyecekler. Dünyanın kralları, servetlerini oraya getirecekler. 25
Kentin kapıları gündüz hiç kapanmayacak. Üstelik orada hiç gece
olmayacak. 26 Ulusların servet ve zenginlikleri oraya taşınacak.
27 Oraya murdar* hiçbir şey, iğrenç ve aldatıcı işler
yapan hiç kimse asla girmeyecek; yalnız adları Kuzu’nun yaşam
kitabında yazılı olanlar girecektir.

                               Bölüm 22

    Melek bana, Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtından çıkan,
billur gibi berrak olan yaşam suyu ırmağını gösterdi.
2 Kentin ana yolunun ortasında akan ırmağın iki
tarafında, on iki çeşit meyve üreten ve her ay meyvesini veren
yaşam ağacı bulunuyordu. Ağacın yaprakları ise
ulusların şifası içindir. 3 Artık hiçbir lanet kalmayacak.
Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtı kentin içinde olacak ve O’nun
kulları kendisine tapınacaklar. 4 O’nun yüzünü görecek,
alınları üzerinde de O’nun adını taşıyacaklar. 5
Artık gece olmayacak. Ne çıra ışığına, ne de
güneş ışığına gereksinmeleri olacak. Rab Tanrı
onlara ışık olacak ve sonsuzlara dek egemenlik sürecekler.

                             İsa geliyor

    6 Melek bana, "Bu sözler güvenilir ve gerçektir" dedi.
"Peygamberlerin ruhlarının Tanrısı olan Rab,
yakın zamanda olması gereken olayları kendi kullarına
göstermek için meleğini gönderdi."
     7 "İşte tez geliyorum! Bu kitabın peygamberlik
sözlerine uyana ne mutlu!"
     8 Bunları işiten ve gören ben Yuhanna’yım. Bu şeyleri
işitip gördüğüm zaman, bunları bana gösteren meleğe
tapınmak üzere ayaklarına kapandım. 9 Ama o bana,
"Sakın yapma!" dedi. "Ben senin gibi ve peygamber olan
senin kardeşlerinle bu kitabın sözlerine uyanlar gibi
Tanrı’nın kuluyum. Tanrı’ya tap!"
     10 Sonra bana dedi ki, "Bu kitabın peygamberlik sözlerini
mühürleme. Çünkü beklenen zaman yakındır. 11 Kötülük yapan, yine
kötülük yapsın. Bayağı olan, bayağı
yaşamını sürdürsün. Doğru olan, yine doğruyu
yapsın. Kutsal olan kutsal kalsın."
     12 "İşte tez geliyorum! Vereceğim ödüller
yanımdadır. Herkese, yaptığının
karşılığını vereceğim. 13 Alfa* ve Omega*,
birinci ve sonuncu, başlangıç ve son ben’im.
     14 "Kaftanlarını yıkayan ve böylelikle yaşam
ağacından yemeye hak kazanarak kapılardan geçip kente girenlere
ne mutlu! 15 Aşağılık köpekler, büyücüler, cinsel
ahlaksızlıkta bulunanlar, adam öldürenler, puta tapanlar ve
yalanı sevip aldatıcı işler yapanların hepsi
dışarıda kalacaklar.
     16 "Ben İsa, inanlılar topluluklarıyla ilgili olan bu
tanıklığı sizlere iletsin diye meleğimi gönderdim.
Davud’un kökünden ve soyundan olan ben’im, parlak sabah yıldızı
ben’im."
     17 Ruh ve Gelin, "Gel!" diyorlar. Her işiten,
"Gel!" desin. Susamış olan gelsin. Dileyen, yaşam
suyundan karşılıksız alsın.
     18 Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum!
Eğer bir kimse bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta
yazılı belaları ona katacaktır. 19 Eğer bir kimse bu
peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa,
Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve
kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır.
     20 Bütün bunlara tanıklık eden, "Evet, tez geliyorum!"
diyor. Amin! Gel, ya Rab İsa!
     21 Rab İsa’nın lütfu, kutsallarla birlikte olsun. Amin.

 Dipnotlar:

(a) İsa’nın…bildirisi: Grekçede,
"İsa’nın…tanıklığı."
(b) bir ölçek buğday bir dinara: burada ölçek, o çağda bir erin
günlük
     yiyecek miktarı, bir dinar ise bir işçinin günlük ücretiydi.

(c) Abadon, Apolyon: ‘mahvedici’ anlamına gelir.
(ç) üç buçuk yıl: Grekçede, "bir vakit ve vakitler ve yarım
vakit."
(d) kırk kilo: Grekçede, "bir talant*."
(e) Haleluya: İbranicede, ‘Rab’bi övün’ demektir.
(f) yüksekliğinde: ya da
"kalınlığında."